22 Kasım 2019 Cuma

Ay

   Birbirlerinden uzaktılar. Ne kadar yan yana olmak isteselerde mesafeler vardı aralarında. Telefonun da icadı olmasa duyamayacaklardı birbirlerinin sesini. Yalnızca resimler kalıcaktı geriye.
    Erkek telefonda şunu dedi kıza "Ay'ı görebiliyor musun" kız "Evet" cevabını verdi. Erkek şöyle devam etti sözlerine "İkimiz de şuan aynı yerdeyiz, mesafeler olsa da aynı yerde birleştik. Beni her düşlediğinde aya bak, bende bakıyor olucam."
     Şimdi yalnız resimler kaldı geriye, ne bir ses ne bir koku hiç birşey, yalnızca resimler... Eğer beni hatırlarsan "Ay" a bak, çünkü bende bakıyor olucam.

12 Kasım 2019 Salı

Yorgun

    Eski Konak sinemasından çıktı. İsterse direkt olarak otobüsüne binip evine gidebilirdi, lakin biraz yürümek istedi. Sahile çıktı, kalabalığın içine karıştı, deniz insanları kendi hikayesinin içine alıyordu, o da hikayeyi okumaya başladı; oturan çiftleri, balık tutan kişileri, sahile tabure atıp çay içen ve kahkahalarla eski anılarını hatırlayan insanları okudu... Hepsinden soyutlaşmıştı, sanki görünmezdi, kimse o nu fark etmiyordu. Yürüdü, yürüdü ve yürümeye devam etti...  Kalabalıktan sıkıldığında ara sokaklara daldı, Konak'ın tenha yerlerinde Alsancak'a kadar yürüdü.
    Kimsenin olmaması o na iyi gelmişti, sigarasını çıkartıp yaktı. Karnı acıkmıştı, bu yüzden sigaradan fazla zevk almıyordu yine de sonuna kadar içti. Hafif bir yağmur çiseledi, yağmurun daha fazla yağmasını istiyordu, bu yüzden adımlarını yavaşlattı, lakin kısa zaman sonra yağmur durmuştu. Yüzünü gökyüzüne döndü ''Neden durdun?'' dercesine iç çekti. Alsancak'a varmıştı en sonunda, daha fazla yürürse evine gidecek olan otobüs bulamazdı, bu yüzden otobüsüne bindi.
     Otobüste ilk gördüğü yere oturdu, tam karşısında genç bir kız oturuyordu. Genç yaşına rağmen bomboş gözlerle bakıyordu önüne. Kız inene kadar ondan gözünü alamadı, kız da inene kadar kafasını kaldırmamıştı. ''Neden bu kadar boş bakıyordu'' diye düşündü içinden. Kız hafif buğday tenli, 1.70 boylarında siyah ve uzun saçlı, soluk renkte mavimsi gözlere sahipti. Belki gözlerinin rengi soluk olduğu için boş bakıyormuş hissine kapılıyordu; hayır! ya  birşey düşünüyordu yahut düşünmek istemediği için boş gözlerle bakıyordu! Kafasına koymuştu, eğer ki kız kendisininde ineceği durakta inerse onunla konuşucaktı. Kız en son ineceği durağa geldiğinde kafasını kaldırdı ve o na baktı. Kalbi bir anda ritmini bozmuştu, uzun zaman sonra ilk defa birinden etkilenmişti. Kızın o soluk gözleri o nu kendine çağırıyordu sanki. Kız başını tekrardan çevirdi ve inmek için ayaklandı. O nun durağı değildi, inmeli miydi? Belki de aradığı kişi oydu! Kızın inişini izledi, herşey o kadar yavaş ilerliyordu ki, zihni ve kalbi çok hızlı düşünmeye başladılar; içinden bir ses koş peşinden çay içmeye davet et diyordu... ama gitmemişti. Kız çoktan inmişti, camdan gidişini izlemişti, yüzünü aklına kazımıştı. Peki neden inmemişti? Çünkü yorgundu! Belki uzun yürüyüşün ardından bedenen yorulmuştu, belki de kalbi yorulmuştu...

23 Ekim 2019 Çarşamba

Dışarıdakiler

    Saat 05:45. Her zaman ki gibi sigara mı sardım, içmek için balkona çıktım. Tanrıyla konuşurken, düşüncelerle düşler kurarken uzakta sokağa atılmış bir koltuğun üzerinde oturan bir toplayıcı gördüm. Evet toplayıcı, sizin deyiminizle bir çöpçü, bana göre ise karnını doyurmak için plastik, karton vb. şeyler toplayan bir insan. Ben bu soğukta keyfi olmak üzere sigara içmeye balkona çıkıyorum, kendi dertlerimi dert sanıp şu illetten bir fırt çekiyorum... Fakat o, bir sigara bile çıkarıp yakmadı, elleri hep cebindeydi, belki de üşüyordu, ya da sigara kullanmıyordu. Boş şeylere para harcamak istemiyordu belki de. Sonuç; içmiyordu! Oturup uzunca bir süre onu izledim, kıpırdamıyordu, sadece toplama arabasına bakıyordu. Ne düşünüyordu? O bu saatte evinde, sıcacık yatağında olmak istemez miydi? İsterdi... Peki biz n'apıyoruz, ufacık sıkıntılarımızı gözümüzde o kadar çok büyütüyoruz ki, dışarıdakileri unutuyoruz.
     Bir kaç dakika sonra bacaklarını kaldırdı, yavaşça yastıkları olmayan koltuğa uzattı, gökyüzüne baktı. Baktı, baktı, bakmaya devam etti... Ben ise bir sigara daha yaktım.

18 Eylül 2019 Çarşamba

Sıkıldım

     Aaaaaaaaaaah sıkıldım!! Bu nedenle kafayı kırdım. Tek yaptığım şey şu, sabahlara kadar otur, film izle, ardından kitap oku, bir sigara içip uyu... Her gün aynı. Evet film ve kitap repertuarım artıyor lakin bir zamandan sonra kendimi filmlerin ve kitapların içindeki karakterlerin yerine koymaya başlıyorum ve sonu hiç hoş olmuyor. Hayal gücüm bu aralar fırıldak gibi, yolda yürürken aklımdan durmadan birşeyler uçup kaçıyor. Bu nedenle yolda kendimi gülmekten ve kendi kendime konuşmaktan alıkoyamıyorum, insanlar bana deliymişim gözüyle bakıyorlar! Ben deli değilim sadece sıkıldım...

17 Ağustos 2019 Cumartesi

Arınmam lazım

  Arınmam lazım bitkinlikten, sefaletten, depresiflikten... Belki de senden.
  Yorgunum, güneşi göremeyipte solan bir çiçek gibi yorgunum, 
  Yorgunum, yeni doğum yapmış bir anne gibi yorgunum,
  Yorgunum, uzun yıllar çocuklarını büyütmek için uğraşmış bir baba gibi yorgunum,
  Yorgunum, gitmek isteyipte gidemeyen kişiler gibi yorgunum,
  Yorgunum, çok yorgunum...
  Arınmam gerek bu yorgunluktan, belki de tutması lazım birinin elimden, itmesi lazım birinin arkamdan ki adımlardan kurtulup koşabiliyim.

23 Temmuz 2019 Salı

Bizi düşledim az önce

Hayal kurdum biraz önce, biraz seni, biraz bizi
Gezdim yavaştan hatıraları, sanki İzmirin her yerinde
Evet, her yerde...
Alsancak sahilde, odamın dar köşesinde,
Hatırladım bizi, deniz manzaralı pencerede.
Her zerresindeyiz İzmirin,
Acı veriyor anılar, bir kaç damlaya sebep, biraz da tebessüme.
İzmirdeyiz senle, belki İzmirin denizlerinde,
Hatırlar mısın hayal kuradık denizlerde, senin çocuk düşlerinde.

Ne sebeptir bu değişime, gidişinle kin güttün sevgime.
Ne sinirin vardı sevgime?
Gittin artık başka denizlere...

14 Haziran 2019 Cuma

19. Gün

        Selam, yine ben. Bugün yazarken pek fazla düşünmeyeceğim. Kelimeler nasıl sıralanırsa öyle olacak herşey. Bu sefer ben değil, kelimeler beni yönlendirecek. İnsanlar yoruluyorlar, sıkıldıklarında günlük tutuyorlar, aşık olduklarında yazıyorlar. Fakat kimse sormuyor kelimelere, ''Yoruldunuz mu hiç'' diye. Onlarda yıpranmış olabilir, onlarda sıkılmış olabilir bu zulümden. Sizin kahrınızı çekmek zorundalar mı? Belki de artık ayrılık, ölüm, kaybettim gibi kelimeler kullanılmak istemiyorlardır. Hiç bu yönden düşündünüz mü?  Cansız varlıklar diyip geçmeyin, hiç bir cansız varlığa değer vermedin mi, alıp karşına o nesneyle konuşmadın mı? Yapmadım diyen yalan söylüyordur. Yalancılar... Kelimelerde artık sıra, onlar konuşacak, bu sefer biz dinleyeceğiz. Anlatın kelimeler, ne istiyorsunuz? Belki artık sizin aracılığınızla yalan söylenmesini istemiyorsunuzdur. Belki de sarhoşken istemeden ağzımızdan çıkmak istemiyorsunuzdur. Ya da yeni romanlara ev sahibi olup okura bir duygu yaşatmak istemiyorsunuzdur. Ne istiyorsunuz? Anlatın, dinleyen olmayacak zaten! Siz sırayla dizilerek cümleler oluştursanız da, doğru veya yalan bir şekilde ağzımızdan dökülseniz de, kimse dinlemiyecek, kimse duymıyacak. Çünkü herkes kendi kelimelerinde, siz benimsiniz, beni de zaten kimsenin dinlediği yok. İyi geceler...

13 Haziran 2019 Perşembe

18. Gün

       Yalın ayaklarımla çimenlerdeyim. "Hasta olacaksın!" diyor bir teyze. İlkbahar bitiyor diyorum, sizde tadını çıkartın yağmurun. Seviyorum yağmuru, havadaki kiri bastırıyor. İnsanların dışarı vurmak istemediği duyguları topraktan çıkartıyor adeta. Belki de bu yüzden toprak kokusu rahatlatıyor bizi, temiz duyguları kokluyoruz çünki. Senin gibi kokuyor belki, senin duygularında tertemizdi. Artık temiz değil mi? Kirlendi mi? Yoksa kirlettim mi? 
        Yağmur neleri simgeler? Yalnızlığı, kaçışı, dokunmadan sevmeyi, fazla karşılık alınca sevmemeyi... Neden mi? Açıklıyım: yağmur yağınca sokaklarda insanlar azalır, şemsiyesiz insanlar kaçışır. Bağzıları yağmuru sever, ama sadece izlemeseni sever. Bağzıları da yağmurda yürümeyi sever, lakin onlarda karşılık alınca yani çok fazla yağmur yağınca onlarda kaçışır, tenha bir yerde yağmurun dinmesini beklerler. Sadece beklerler...

11 Haziran 2019 Salı

16. Gün

          Her gün oturuyorum bu boş sayfanın karşısına, birşeyler yazıyorum, eski beyazlığından eser kalmıyor. İnsanlar gibi... Doğduğumuzda bile beyaz sayfa olarak doğmuyoruz, anne karnındayken işlenmeye başlıyor bilgiler bilinç altımıza. Büyürken, her saniye, her dakika, her saat, her gün yeni birşey karalanıyor benliğimize. Çocuk oluyoruz yavaşça, en güzel dönemlerimiz. Sonra ergenlik denen lanet şeye bürünüyoruz, o da hırçın bir güzellik aslında. On sekiz oluyoruz, genç birey deniliyor artık, ama hala olgunlaşmamışız, durmadan soruyorlar; ''Ne zaman oturacak karakterin'' diye. Hiç bir zaman oturmayacak, durmadan değişicez, durmadan yeni şeyler eklenicek suretimize, her yeni insan farklı duygular yaşatacak, farklı bilgiler öğretecek bize.
           Şuan telefonunu çıkarsan, numaramı tuşlasan, sadece ''Uyu artık'' diyip kapatsan, bana yeter...

10 Haziran 2019 Pazartesi

15. Gün

     Düşünsene; zile basıyorum, açmıyorsun, şaşırıyorum. Neredesin diye düşünüyorum. Elimdeki poşetleri yere bırakıp anahtarımla apartman kapısını açıyorum. Merdivenleri hızlı hızlı çıkıyorum. Sana bir şey mi oldu diye endişeliyim. Tam kapının önüne geliyorum ki kapıyı açıyorsun, tam açmıyorsun ama, gözünle beni görebileceğin şekilde açıyorsun, neden saklanıyorsun dediğimde ''Şşt, gir içeri sen'' diyorsun. Ayakkabılarımı çıkartıp içeri giriyorum, mutfağa gidiyorum, elimdeki poşetleri bırakıyorum. ''Neredesin, ne oldu?'' diye sorduğumda cevap veriyorsun ''Banyodaydım yeni çıkmıştım'' diyorsun. İçime bir rahatlama geliyor, yanına geliyorum. Elime bir havlu alıp saçlarını kurutmanda yardımcı oluyorum. Belki bilmiyorsundur saç kurutma makinalarını sevmem, bu yüzden hep havluyla kurutturuyorum sana saçlarını. Saçlarını kuruturken konuşuyoruz, bugün ne yemek yiyelim diye tartışıyoruz. Her zamanki gibi bulamayıp dışarıda yemeye karar kılıyoruz. Saçların kuruduğunda yatağa yatıyorum. Senin giyinişini izliyorum. ''Ne bakıyorsun öyle pis pis'' diyerek gelip yanağımdan öpüyorsun. ''Çıkmasak mı dışarı, uyusak mı biraz'' diye sorduğumda kararsız kalıyorsun. En az sende benim kadar seviyorsun beraber yatıp uyumamızı. Yüzünde şehvetli bir tebessümle gelip yanıma kıvrılıyorsun. Akşam yemeğini bir kenara bırakıp sadece birbirimize sarılarak yatıyoruz.
       Karnının guruldadığını duyar gibi oluyorum, ''Hadi kalk acıkmışsın sen'' dediğimde bir çocuk gibi ''Hayır kalkmayalım, yatalım'' diyorsun. Kıramıyorum seni, çünkü çok güzel kokuyorsun, çok güzel yatıyorsun, çok güzel seviyorsun beni, öyle güzel seviyorsun ki, senin gibi sevemeyeceğimden korkuyorum, bu yüzden hiç konuşmak istemiyorum. Kollarımda uyuyakalıyorsun, bende saatlerce izliyorum senin masumiyetini, uyanıp beni tekrar öpeceğin anı bekliyorum.

9 Haziran 2019 Pazar

14. Gün

    Sabah oluyor, güneş doğuyor. Uykum var ama uyumak istemiyorum. Güneşin doğuşu duhanımı sardırtıyor bana. Yağmur yağsın istiyorum, yağmıyor. Gözlerimi kapatıyorum. Hayal ediyorum yağmurun yağdığını. Rüzgar alay ediyor benimle. Dikkatimi dağıtmaya çalışıyor. Çok fazla umursamıyorum. Sessizliğe odaklanmaya çalışıyorum fakat şehrin iğrenç insanları uyanmaya başlıyor. Kayboluyor yavaşça şehrin yalnız sokakları. Araba sesleri, inşaat gürültüleri, insanların her sabah yaptığı gündem konuşmaları, işe giden mutsuz kişilerin nidaları kirletiyor kulaklarımı. İnsanların içinde ki huzursuzluk, sevgisizlik, kin ve nefret havaya yayılıyor. Bana bulaşmasını önlemek için pencereyi kapatıyorum. Kuşlar küsüyor bana şimdi. Onların seslerini duymamak için kapattığımı sanıyorlar. Başımı öne eğerek dudaklarımdan beni anlayacakları şekilde fısıldıyorum onlara. ''Üzgünüm''. Odanın sessizliğiyle baş başayım, sigaranın dumanı ciğerlerimi boğarken bir yandan beni rahatlattığını düşünüyorum salak gibi. Ayağa kalkıyorum, odamın tam ortasına geçiyorum, yavaşça bütün bedenimle dönerek odama göz atıyorum. Her yerde ondan kalma bir anı geliyor gözümün önüne. Yatağıma gidiyorum, yatak örtüsünü kaldırıp içine giriyorum. Yastığa başıma koyacağıma yanıma alıp sarılıyorum. O'na sarılırmış gibi...

8 Haziran 2019 Cumartesi

13. Gün

       Yanında bir insanla havaalanına girdin. Bu kişi kim sadece  sen biliyorsun. O'nun bavulu hazır, senin bavulun yok. O yolcu sanırım. O'nu uğurlamaya gelmişin sanki. Etrafına bakıyorsun, vedalaşan, gözlerinden mutlulukla karışık hüzün göz yaşları akan insanlar var. Bağzıları giden kişinin tekrar geri gelip gelmeyeceğini bilmiyor. Yanında ki kişiye bakıyorsun. Sen ne düşünüyorsun? Tekrar geri gelecek mi? Sefer saatlerine bakıyorsunuz şimdi beraber. Parmağını uzatıyor, bir sefer gösteriyor. O an mı seçti sence nereye gideceğini, yoksa seçtiği yer hayalimiydi? Belki sadece kaçmak istiyordur!  Bilmiyorsun bunların hiç birini, sadece bavulu hazır biri var yanında. Bilet satış yerine geliyorsunuz. Parmağıyla işaret ettiği uçaktan bir bilet alıyor. Bileti alırken sana da bakıyor, seninde mi gelmeni istiyor, ya da hüzünleniyor mu gidiceği için? Mutluda olabilir gidiceği için, sende bilmiyorsun bunların hiç birini, sadece bavulu hazır biri var yanında. Sen... Sen ne hissediyorsun peki? Gideceğini bildiğin için ne hissediyorsun? Sana haber vermeden de gidebilirdi. Sen de gitmek istiyor musun onunla?

7 Haziran 2019 Cuma

12. Gün

     Gece oldu şimdi. Hayali dostum ''Hadi uyuyalım artık'' diyor. Gözüme uyku girmiyor eski dostum diyerek yanıt veriyorum. Midem bulanıyor, geminin sallantısı ve şarabın sıcaklığı kusturmak istiyor beni. Gitsin istemiyorum alkolün etkisinin. Biraz hava almak için pencereye yakınlaşıyorum. Yıldızlara bakıyorum. Uzaydan bakınca noktadan bile daha küçük olduğumuz aklıma geliyor. Küçük varlıklar olsakta kiminin duygularının gezegenler kadar büyük olduğuna inanıyorum. Kapıya bakıyorum. Bekçi değişmiş. Yavaşça demir parmaklıkların önüne geliyorum. Bekçiye soruyorum ''Sen neden buradasın''. Merakla bekliyorum cevabını, neden burada olduğumu öğrenmek, niçin bu insanların burada olduğunu öğrenmek için bekliyorum cevabını. Kafasını çeviriyor, göz altlarının mosmor olduğunu görüyorum, saçı ve sakalı birbirine karışmış, yeşil gözlü bir adam bana bakıyor şimdi, sessizliğimden anla diyor sanki neden burada olduğumuzu. Benim hala idrak edemediğimi anlayınca anlatmaya başlıyor. ''Her zaman ki gibi gidiyordum seferime, vedalaşmıştım sevdiğimle, normaldi herşey kendimce, zira ne düşündüm terk edileceğimi ne hissettim kalbimle. Bunlar senin sözlerin hatırlamıyor musun?'' diye yanıtladığında hafızamda bazı sahneler belirdi. Karmakarışık görüntüler geliyordu zihnime. Her bir şeyi hatırladığım zaman dilim tutuluyordu. Konuşmak istiyordum, ne çıkıyordu ağzımdan kelimeler ne heceler. Dilim kaskatı kesilmişti. Etraf kararmaya başladı, birden bekçinin bağırdığını duyar oldum. ''Kaptan!'' diye bağırıyordu. Zindanımın kapısı açıldı. Kaptan beni sarsıyor, arkada senin silüetin beliriyordu. Elimi sana uzatmak istediğim de dönüp arkanı gidiyordun. Ağzımdan köpükler akmaya başlamış, bedenim tir tir titriyordu üşümekten. Sen uzaklaştıkça etraf daha çok kararıyor, kaptanın ne dediğini anlayamaz hale geliyordum. Düşüyordum sanki yüksek bir yerden. Bir çaba sarf etmiyordum sanki öleceğimi bilir gibi.

6 Haziran 2019 Perşembe

11. Gün

      Geminin zindanına kapatıldım şimdi. Sadece bir pencere var seni hatırlatan. Severdik çünkü biz denizi. Sahiden bittik mi? Kaptan doğru mu söylüyor? Verdikleri tabakadan bir sigara çıkartıyorum, şarabın kapağını açtım, içeriyi mahoş bir üzüm kokusu sardı. Şarabın verdiği sıcaklık senin bıraktığın boşluğu doldurmaya çalışıyor zira nafile çabası. Yemek koyuyorlar önüme, iştahım yok yiyemiyorum. Yalnızca duhan ve işret istiyorum. Zayıf bir insan olmama rağmen gittikçe yitik ve çelimsiz gözükmeye başlıyorum. Odamda bir ayna var, sürekli aynaya bakıyorum. Kendimi sorguluyorum. Verdikleri kağıt kalem ile seni çizmeye çalışıyorum, ama her geçen zaman silüetin siliniyor hafızamdan. Nasıl değiştiğini, nasıl biri olduğunu merak ediyorum. Hafızamdan gitmeni istemiyorum. Çok acıyor. Bir yandanda bu duygunun yok olmasını istiyorum, bir yandan da istemiyorum. Kaptan, yalnız bırakmayın beni. Karaya çıkalım artık. Kendime zarar veririm diye bir bekçi koymuşlar kapının önüne. O'da hüzünlü, bana baktıkça hatıraları geliyor aklına. Soruyorum ''Sen neden burdasın'' sinirli ve mahsun bir şekilde dönüyor bana, bunu cidden soruyor musun tavrıyla bakıyor bana. Kaptan nerdeyiz biz? Hangi açık denizlerdeyiz? Bu kadar insan neden burada? Nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Sorduğum soruların cevaplarını alamıyorum. Herkes içten çürüyormuş gibi. Pencerenin kenarına gidiyorum şimdi. Deniz sanki onun saçları gibi dalgalanıyor. Çocukken konuştuğum hayali arkadaşım geliyor şimdi gözümün önüne. Küçüklüğümden bahsediyor, gel o oynadığımız hayali oyunları oynayalım diyor. Oyuncaklarım yok diyorum. Benle oynarken oyuncaklara ihtiyaç duymazdın diyor. Gözlerimi kapatıp çocukluğuma dönmeye çalışıyorum. Onun çocukluğu geliyor aklıma. Hayali arkadaşım sarsıyor beni ''Şimdiye dön, şimdi de çocuk olabilirsin'' diyor. ''Hayır olamam, çocukken korkardım ölmekten, korkardım yalnız kalmaktan, şimdi ki halime bak'' diyorum. ''Hala çocuk gibi bir kalbin var özünde, ben senim, sen bensin unutma. Ben bunları yaşamadım, bu yüzden ben ol, ben sen olayım. Belki beni zihninde yaşattığın için zihnin bu sefer bulanacak ama yinede içinin acımasından iyidir'' diyor. Değişmeye çalışıyoruz, olmuyor. Bırakmıyorsun beni. Zaten ne gitmeni istiyorum, ne silinmeni. Küçükken hayalimde savaştığım arkadaşımla şarap içiyoruz şimdi. En azından o yalnız bırakmıyor beni.

5 Haziran 2019 Çarşamba

10. Gün

       Çoktan denizci olmuşum, gemideyim. Gitmek istiyorum ama etrafım denizle çevrili. Kaptana diyorum ''Sür karaya kaptan'' ''Olmaz'' diyor ''Kalpsiz insanlar var orda''. ''Bağzıları'' diyorum, ''bağzıları''... ''Onlar hep gelip seni bulurlar'' diyor. ''Hayır'' diyorum ''Benim sevdiğim orda, sevgilim orda''. Acıyan gözlerle bakıyor bana, sessizce başını eğip içeri geçmeye kalkıyor, ''Dur kaptan, nereye?'' diye soruyorum. Kafasını çevirip bana bakıyor, ''Bitti oğlum, bitti'' ne bitti diye soruyorum şaşırarak, ''O gitti, siz bittiniz, sevgisi bitti, en sonunda sen bittin''. ''Ne saçmalıyorsun kaptan, ne saçmalıyorsun, kıyıda bekliyor o beni, gelmemi bekliyor, tekrar beraber olmamızı bekliyor, sadece biraz yalnız kalmak istemedi mi?''. ''Madem öyle neden burdasın'' diye soruyor, kalakalıyorum, cevaplayamıyorum. ''Ama o beni sevdiğini söyledi kaptan, sevgi geçici birşey mi?''. ''Bilmiyorum, hiç bir zamanda öğrenemiycem sanırım''. ''Ben öğrenmek istiyorum kaptan, ben gidip öğrenmek istiyorum, ben gidiyorum. Beni bırak kaptan bırak öğreniyim, sevginin anlamını öğreniyim! Lütfen kaptan bırak gidiyim.'' Güvertedeki herkes birden kollarımdan tutuyor kaptan ''İçeri kapatın, yoksa kendisine zarar verecek. Yanına bir tabaka sigara, bir şişe şarap ve bir kağıt kalem bırakın. Kendini bulsun, onu unutsun''. Bağırıyorum, kaptan bırak beni gidiyim diye bağırıyorum, ama kaptan yüzüme bakamıyor bile. O da ağlıyor, o da kırgın, neden kırgınsın kaptan senide mi bırakmadılar kaptan? Senide mi bir gemiye kapattılar zamanında? Sende mi karaya çıkamadın? Sende mi bulamadın sevgiyi? Ha kaptan? Kaptan?

4 Haziran 2019 Salı

9. Gün

        Dün gördüm onu. Dün... Yoldaydı. Gidiyordu. Yüzüne hafif bir ışık kırılmış, tenini parlatıyordu. Gözleri kapalıydı, kedisine yaslanmış uyuyordu. Kedisi ona bekçilik yaparmış gibi bekliyordu. Tokam hala bileğindeydi. Ama verdiğim kolye yoktu. O neredeydi? Neden takmamıştı? Bir rüya görüyordu sanki. Yüzünde bir kırgınlık vardı. Ne üzmüştü onu? Yoksa canı bir şeye mi sıkılmıştı? Yorgun gibi duruyordu. Kim yormuştu onu? Yoksa benim yarattığım yorgunluk üstünden kalkmamış mıydı hala? Ya da sadece güneşten dolayı mı yüzünü buruşturmuştu? Arabanın içinde bunalmış olabilir miydi? Yolları uzun olduğu için sabah erken kalkmaları gerekiyordu, bu yüzden hala uykusu olabilirdi. Saçlarını kestirmişti. Boyalı saçlarını gerçekte bir kez görme şansım olmuştu lakin çok yakışmıştı. Tekrar görebilme şansım var mıydı? Uyuyordu, yalanı bilmeyen bir çocuk gibi uyuyordu. Yanaklarında güneş şarkı söylüyordu. Saçları şarkının naif ezgisiyle yanaklarında salınıyordu. Uyuyordu, şiir gibi uyuyordu. Bir çocuğun annesinin anlattığı masalı dinlerken uyuyakaldığı gibi uyuyor, yolun bitmesini bekliyordu. Uyuyordu...

2 Haziran 2019 Pazar

7. Gün

         Hiç ''Yeter'' diye bağırmak istediğin oldu mu? Benim şuan... Sadece bağırmak istiyorum. Avazım çıktığı, nefesimin yettiği, ses tellerim kanayana kadar bağırmak, bağırmak istiyorum. Ellerim titriyor. Sigara dumanından etraf bulanık. Dumanların arasından sıyrılarak yazmaya çalışıyorum. Eğer ki yazmayı bırakırsam kendime zarar vermekten korkuyorum. Ağlamaya başlarsam gözlerimin kurumasından korkuyorum.Zor tutunuyorum, zor. Her geçen saniye, artan dakikalar, bir sayı artan saatler küfrediyorlar sanki bana. Zamanında zamanı hor gördüğüm için küfrediyorlar. Zihnimde durmadan dönen dolaşan sözler, karmakarışık cümleler oluşturuyorlar. Kendimi kaybediyorum. Yolun sonunu tahmin edemiyorum. Yolda mıyım onuda bilmiyorum! Belki de kendimi zehirliyorum durmadan fikr-i beyanlarla. Sigaranın ağzımda bıraktığı tat, o temizliği özletiyor bana. Cümlelerimi anlamadan okuyor durmaksızın siliyor beni yaşamdan. Adeta yokmuşum gibi devam ediyor hayatına. Etraf kararıyor her unutulduğumda. Bir ışık süzmesi arıyorum. Çark gibi durmadan dönüyor gözlerim. Ama hala akıyor zaman ve her geçen salise siliniyorum hafızasından, gönlünden, feryadından. İstemiyorum... Bunun olmasını istemiyorum! Lakin ne bizim isteğimize göre şekilleniyor duygular ne de insanlar. Kayboluyorum... Devrik cümlelerimi okuyorum şimdi. Sanırsam akıbetimi kaybettim. Ne bir yazı düzeltiyor beni, ne de bir kitap. Kayboluyorum... Ateşle bütünleşiyorum şimdi. Çakmaktan çıkan gaz gibi bir kıvılcım bekliyorum sadece yanmak için. Kayboluyorum... Bir hafta değil, bir yıl sanki. Kayboluyorum...

1 Haziran 2019 Cumartesi

6. Gün

      Bir arabanın içindesin, radyoda istediğin müzik çalıyor. Hava hafif kapalı. Bulutların arasından güneş hafifçe sana gülümsüyor. Ormanlık bir yerin içinden geçiyorsun. Camına sonbahar yaprakları düşüyor. Hafif ağlamış kızıl yapraklar, çırılçıplak bırakıyorlar dallarını. İsteyerek mi, istemeyerek mi terk ediyorlar dallarını bilmiyorlar. Çalan şarkıyı farkında olmadan mırıldanıyorsun. Yolun nereye gittiği hakkında hiç bir fikrin yok. Sadece gidiyorsun. Şimdi beyaz pamuklarla örtülmüş süt beyazı olan bir ormandan geçiyorsun. Mevsim değişmiş. Zaman ne hızlı geçiyor. Arabanın benzini bitmek üzere, ama hala gitmek istiyorsun. Arabadan inip yürümeye başlıyorsun. Her adımında karlar eriyor. Karlar eridikçe ağaçlar yeşeriyor. Mevsim değişiyor, zaman geçiyor. Durduramıyorsun! Ne zamanı, ne kendini. Hafif bir meltem esiyor, kıştan kalma su tanecikleri birer birer yüzüne yerleşiyor. Yanaklarını okşarcasına akıyorlar teninden. İlkbaharın yağmur çilemesi başlıyor. Havada ki toprak kokusu burnunun varlığını, havanın verdiği temizlik hissi ciğerlerinin olduğunu hatırlatıyor sana. Adımların yavaşlıyor, yağmura ayak uyduruyorsun. Naif bir ezgi gibi tınlıyor kulaklarında rüzgarın sesi. Yavaşça bulutlar açılıyor. Güneş kendini gösteriyor. Bir saniyeliğine durup güneşe bakıyorsun. Her geçen saniye güneş sanki sana sarılırmışçasına ısıtıyor seni. Terliyorsun. Mevsim değişiyor, zaman geçiyor. Durduramıyorsun! Ne zamanı, ne kendini...
Yol nereye gidiyor?

31 Mayıs 2019 Cuma

5. Gün

      Şu rutin hayatımızda herşeye bir anlam yüklemeye çalışırız, farklı birşeyler yakalamak için. Burçlar, mevsimler, hava durumları, rüzgarın farklı yöne esmesi, önümüze bir parça yaprak düşmesi, en sık karşılaştığımız da rüyalarımız. Rüyalarımıza sürekli bir anlam yüklemeye çalışırız. Rüyalar hakkında pek bir bilgim yok, üzerinede yoğunlaştım denemez. Lakin şunu söyleyebilirim ki rüyaları seviyorum. Çünkü gerçekten şu sıradanlaşmış hayatımızdan bir an olsun bizi kopartıp uzaklaştırıyor. Farklı hayallerimize, farklı düşlerimize, gönlümüzde unuttuklarımıza, hatırlamaya korktuklarımıza, farklı diyarlara götürüyorlar bizi. Bazen korkutucu olsa da, seviyorum rüya görmeyi. Keşke hepimiz rüyalarda yaşasak... Ben rüyalarıma gidiyorum, İyi günler.