Bir
hikayem yok hepsi kurmaca uyduruyorum anında aklımda. Sadece hayalperest bir
gezginim. O da sadece kafamda. Döner dururum odamda dudaklarımda
bir sigara taze çay ise avuçlarım da. Zor demlemiştim aslında üşengeçliğim
sınırda. Uyku uyuşukluk bazen küçük bir sohbet Nietzsche'yle, bazen yola düşmek
Yusuf atılganla, Monet’in gözüyle bakmak dünyaya ya da hepsini silip Edip Canseverle rakı içmek urla da. Yanlış zaman da doğduğunu hisseden ben bir geminin
kaptanıyım, dümeni zaman zaman tutar zaman zamansa rüzgara ve dalgalara
bırakırım. Gördüğüm limanlara yanaşmam hemen, ilk bir gözlerim dürbünümle kıyı
şeridini, bakarım tehlike arz eder mi.
Başıma kötü bir şey geleceğini bilsem bile bazen yanaşırım limana, çünkü
kötü şeyler de sevdiğim hayatın için de. Merak ederim yaşlı yalnızların
hikayelerini, yorgunluğumu alırlar sesleriyle. Bazen sırf o insanlarla konuşmak
için yanaşırım limana. Heveslidirler birini görmeye, onları mutlu görmek sevindirir
beni. Hemen ayaklanırlar çay koyarlar, demlenmiş çayları olmazsa hikayeleri
eksik kalacakmış gibi hissederler. Hikayenin ritmi ve akışı çaya bağlıdır ve
hikayelerini dinlememiz için ikram edilen çay normal de içilen çaylardan
farklıdır. Zaman, geçmiş, yaşanmışlıklar yatar için de. Çayın şekeri bunlardır,
başka atmama gerek kalmaz. İleri de birinin de benim hikayelerimi merak etme
ihtimalini göze alarak yazarım unutmamak için önemli sahneleri. Çünkü
demlediğim çayın tatsız olmaması gerek.
Hüviyetim kendi suallerim de. Zamansız
değişen cevaplarım garabet içerir. Leylede mahmurluğum, elemi hissettirir beni
merak edene. Asıl hünerim mest olmuşken
çıkar ortaya. Gerçi fazla yanaşmaya korkmalı insan, fevri hareketlerime anlam
veremez yanaşan kişi, sebebi sonrasına açıklanır not defterimde belki. Koyudur
perdem, küçük yer büyüktür benim için, kayıptır mesnet noktam, ağzını da açmaz
dışardan bana bakan ben. Endişemdir mibzele, son seferimde giymiştim nasip
olmadı çıkarmak. Bilen bir kişi gelirse değiştirir belki mibzelemi, üstüne de
bıraktırır duhanı işreti.
Gemiden iner arabaya binerim kimi zaman,
kulaklarımda şarkılarla şehrin ışıklarına bakarım yüksek yollardan. Uyumamayı
sadece şoförsem beceririm. Yolcuysam şoför güvendiğim biri, yolun sonunda beni
uyandıracak olan kişi. Hızlı değil de yavaş gitmek tercihimdir, yolu es geçmek
istemem iler de keşkelerle uğraşmamak için. Bu yolda çocuklaşırken büyür,
büyürken çocuklaşırım. Deniz şifadır
bende ege efsanelerinde ki gibi. Yılandan korkmam çünkü yeniden doğuşu
simgeler içinde insanın. Ben insanım, en gereksiz varlığım. Çok ses çıkartıp
anlamını bozmak istemem dünyanın. Bu nedenle izleyiciyi oynarım. Yeteri kadar
alacağamı alır doğduğum mahale çekilirim. Sonrasında neyin yetip yetmediğini
düşünür, aslında buna benim yerime başkasının karar verdiğini anlar
sinirlenirim. Uyurum. En sevdiğim yer olan rüyalarımda huzurluyum. Uyanırım.
Tanrının kağıdında yazılıyım. Yaşarım. Yavaşça koşarım. Korkarım, bununla
savaşırım. Severim, uçurtma tutarım. Konuşurum, birden yorulurum. Susarım.
İçimden tartışırım. Tanışırım. Tanıdığımı sanırım. Uzaklaşırım. Şimdi olayı
kavramaya başlarım. Dünyayı da ölünce anlayacağıma inanırım. Dışarıdan bakarak.
Aslında tek yaptığım düşünmek. Düşüneyim ki
muvaffak olsun düşünmemeyi isteyişim.